Şimdi değilse ne zaman? Toplumun kabuğu kırıldı…

Yıllardır süregelen bir mücadelenin bugün ki yansımalarını okuyabiliyor musunuz?  Yoksa, ezbere bir yolda, doğaçlama bir gelişmenin peşinde misiniz bir karar verin? Toplumsal değişimin fitilini ateşlemek üzere nice zamandır bir çok kişi/grup elinde meşale misali ateşiyle diaspora kulvarında kendi içinde yarışıyordu. İşte şimdi, Çerkes toplumuna egemenler tarafından örülmüş sakarya kabuğu, tarihin en derin darbesini aldı ve çatladı ve o çatlakta süregelen mücadeleler ışığında, mücadele unsurlarından birinin parçası olarak bende rahatça söyleyebilirim ki, ne mutlu bize ki; halkımızın gözüne set gibi örülmüş bu algı duvarı kırıldı ve hatta param parça oldu. Ne zaman harekete geçeceksiniz, şimdi değilse ne zaman? Biz değilsek kim arkadaşlar. Halkımız, tarihte hak ettiği yere belki bugün soykırımdan sonra en yakın mesafede duruyor. Bundan seneler önce, salonlara hapsedilmiş örgütlerin çeperlerine giriştiğimiz operasyon, sokağa taşan bir harekete gebe bırakmıştı bir çok dinamiği, işte bugün o dinamiklerin salonda kalmak için direnenleri ya kapandıkları salonların enkazı altındalar, ya da o enkazın altında kalmak üzereler. Fakat sokakta akan pratiklere karışanlarımız, halkımız adına somut delillere dayalı nice umudun kaynağına dönüştüler. Biz, elimizden egemenlik hakkımızı zorla kendine yedekleyenlerin siyasetlerine, bizimle aynı kadere zorlanmış halklarla birlikte itaatsizlikte bulunmuştuk. Şimdi bu halkın kendini temsil etme egemenliğini, kendisinde halkından emsal kalmayan ucubelerin ellerinden söküp aldık ve bu halkı temsil etme yetkisini, bu halkı geleceğe bugünden daha kararlı bir şekilde ulaştıracakların ellerine uzattık. İşte şimdi sokakta, toplumsal meselelerine duyarlı ve görülen ve duyulan bir halk olmanın kapıları aralıktır. İşte şimdi, yıllar önce salonda kalmak için her türlü direnişi sergilerken tabanı tarafından sokağa zorlanan yapıların, fedakarlık yapmasına öncülük etme şerefi de bizlere kaldı. Bugüne taşıdığımız anlamı, yarına etkili bir güce çevirmek üzere hiç kimsenin fedakarlıkta bulunmasını beklemeden, kendimizden fedakarlık ederek başlamaya hazırız. Biz halkız ve bir halk olduğumuz müddetçe güçlü kalacağız ve gücümüz yurdumuzdan diasporaya, içerisinde bulunduğumuz her bölgede haksızlığa uğrayanların silahı, haksızlık edenlerin korkusu olacaktır. Tarihten bize miras kalan bu adalet anlayışı, hiçbir zaman terk etmeyeceğimiz ve her zaman sahipleneceğimiz onurumuzdur. 

Sokaktaki kazanımlarımız ortada, salon arayan gözlere sokaktaki şenliği tattırmalıyız. Salona yürüyen ayakları, sokaktaki mücadeleye yormalıyız. Salondan iyice kopmalı, sokağa iyice dolmalıyız. Duyulur, görülür olmalıyız ve bunu en diri şekilde uygulamak üzere hazırlanmalıyız.
Yoldaşlar! Hazır olun… 
Her seferinde olduğu gibi, içeriden ve dışarıdan onlarca çirkin saldırıya direneceğiz ve benim inandığım gibi sizde inanın; biz kazandık, biz kazanıyoruz ve biz kazanacağız! Zafer, iftiracıların ve yalancıların değil, zafer halkı için fedakarlık etmeyi onur sayanlarındır ve nasıl ki şimdiye kadarki tüm çirkin saldırılardan daha güçlü çıktıysak, şimdi de güçleneceğiz.
Sorumluluğumuz, çocuklarımızdan ödünç aldığımız Xabzemizdir, Bzemizdir, Xekumuzdur! Adaletiyle büyüleyen toplumsal tarihimizdir. Eşitliğiyle göz kamaştıran geçmişimizdir. Sorumluluğumuz, Çerkeslik insanlıktır diyen atalarımızdır.
Nasıl ki, bir kab yemek uğruna başkasının şatafatlı köpeği olmayı içselleştiren onursuzların bu topluma ördüğü kabuğu paramparça ettiysek, şimdide küçücük emeğiyle böbürlenen egoistler sürüsünü darmadağın edeceğiz. 
Zafer Geleceğin olacak!
Zafer geleceği örgütleyenlerindir.
Ha marje.

Adige televizyonu için, internette yayın neredeyse hazır.

Sırrı Süreyya’nın söyledikleri hala hafızamda, hani o devlet televizyonu olan TRT’nin Kürtçe, Arapça yayınları örnek gösterilerek bir de Adigece yayın isteniliyordu  ya, işte o zamanların birinde adına Lejen Xase denen bir çalıştaya katılmıştı Sırrı Süreyya. Ne demişti sayın Önder? Devlet televizyonunun anadil yayınları üzerine “ucube” televizyon açın demişti. Bunu yapacak şartlar, bunu yapacak nitelikler var demişti. İş o gündür, kapandı. Sadece eylem yapabilmiş olabilmek için sürdürülen söylemlerin ardına, bu olanakları hayata geçirip ne kadar ciddi olduğumuz daha da anlaşılabilirdi. Fakat şuan, yaklaşık 2 aydır gençlik meclislerinde tartışması dönen Adigece Televizyon projesi için, nitelik ve prensip sağlandı. Şimdi, istemekten öte, yapma aşamasında duruyor. Bilinmesini isterim ki; Adigece yayın yapan bir televizyonu, internetten hayata geçirecek konumdayız ve çalışmalarımız şuan için yeterli, şimdi prensipte anlaşılan konular üzerine bir yapının inşası kalıyor. Küçük ekonomi yüzünden, adımlar yavaşta olsa yüksek kararlılık bu problemlerin yoldan vazgeçilmesine engeldir. Bu televizyonu yayına sokacak nitelik ve becerideki arkadaşlarımızın da, ısrarcı ve kararlı duruşları beni heyecanlandırıyor. İyi şeyler sadece talep edilmekten ziyade, şartları değerlendirerek bir yandan uygulamaya geçilmelidir. Bu arada, biz yayın hayatına başlasak, trt çerkesçenin bir ucubeye dönüştürüleceğini savunsakta, devletin halklara eşit yaklaşımı gereği trt çerkesçenin de yayın hayatına girmesi konusunda ısrarcılığımızı sürdüreceğiz.

Şimdi gelelim sizin elinizden ne geleceğine?
Konu hakkındaki toplantılarımıza katılıp, fikirlerinizle ve düşüncelerinizle bizleri ilerletebilirsiniz. Kurulacak yayın inisiyatifi içerisinde görev üstlenebilir, bu görevinizle televizyonumuzu daha da güçlendirebilirsiniz.
Kültürel, tarihi veya kurgu senaryolar yazabilirsiniz. Ya da yazılmış senaryolarda rol üstlenebilirsiniz. Bu projenin bir parçası haline gelebilir ve bu projeyi genişletmeye yardımcı olabilirsiniz. Fazla kameralarınızı bizimle geçici-kalıcı olarak paylaşabilir, Çerkes kıyafetleri konusundaki sorunlarımızda yarımcı olabilirisniz. Ya da bir kamera veya malzeme almaya yönelik kampanyamızda onlarca kişi gibi siz de katkıda bulunabilirsiniz.

Konuşacaksınız, Konuşacaksınız, Konuşacaksınız!

Biz sömürülen her taraftayız ve sömürülen her yerimizde, sömürgecilere karşı birleşmenin arifesindeyiz. Fedakarlık yapmayı öğreniyoruz, fedakarlık yapmayı paylaşıyoruz, fedakar olmaya çalışıyoruz ve emin olun, fedakar olmanın da arifesindeyiz ve eğer birleşebileceksek bunu fedakar olmayı başararak yapacağız. Herkesin biraz fedakar olmasını istiyoruz, zamanınızdan fedakarlık edin, bireysel düşüncelerinizden fedakarlık edin, kişisel yaklaşımlarınızdan fedakarlık edin. Birbirimize aşık olmak zorunda değiliz, birbirimize karşı fedakar olmak zorundayız. Fedakarlığın da beşiğinde, bir öncesinde, bir adım gerisindeyiz ve şuan ki tek arzumuz, çalışmamız, bir sonraki adımımız da fedakar olmaya yönelik. İşte bu yüzden, umudumuz hiç olmadığı kadar yüksek. İşte bu yüzden inanıyoruz. Birbirimize güveniyoruz. Birbirimizi sevmek zorunda değiliz, ama birbirimizi anlamak zorundayız ve anlamak için fedakarlık ediyoruz.

İşte şimdi, sessiz kalma anlayışını içimizden söküp atalım! Ne varsa dökelim ortaya. Biz susamayız, zaten karşımızda konumlanan tüm faşist güçlerin tek arzusu bu değil mi? Sessizliğimiz onların cesareti değil mi? Onların bu aptal cesaretlerini sarsmak için konuşacağız! Olmadı bağıracağız! Hiç sessiz kalmayacağız!  Çözüm bu, aramıza giren sessizlik bloklarını yok ettikçe, hiç görmediğimiz yerlerden bizim gibi düşünen insanlarla tanışacağız. Her nitelik sahibi insan, kavgamızı daha anlamlı kılacak. Korkmayın, çünkü bugün tepki almaktan korktuğunuz toplumun izbe yerlerinden insanlığa ve adiğeliğe faydalı hiçbir nitelik kalmadı. Nitelikli olmak, nicelikli olmaktan daha şereflidir ve bu toplumun insanlığa karşı onurlu tarihi, bugün bizlerin omuzlarına oturmuştur. Biz konuştukça; tarih bu onurlu halkı asla unutmayacaktır.

Tarihimize yakışır bir yarının ipucu veriyorum! Konuşacaksınız! Konuşacaksınız! Konuşacaksınız!

Sessiz kalıp, ortak olmayacaksınız. Konuşacaksınız! Nerede bir ezilen görseniz yanına gidip omuz verecek, onu ezene karşı savaşacaksınız ve bunu konuşacaksınız!
Bu dünyayı kadın mezarlığına çeviren eril zihniyete karşı en önde savaşacaksınız ve bunu konuşacaksınız!

Asla, Asla sessiz kalmayacaksınız!

Kadın meclisleri şart.

Genelde ekonomik ve sosyokültürel değişimler üzerine konuştuğumuzu ne yazık ki görüyorum, halbuki tüm bu sorunların da derin merkezinde ‘kadın’ vardır ve genelde eksik kalınan mühim yerlerden birisi de bu konudur. Geçenlerde, bir Wubıh köyünde yapılan toplantıda da bu anlaşıldığından olsa gerek, söz konusu edilmiş ve konuyla ilgili çalışmaların yapılacağı sinyali verilmişti. Şimdi dört gözle, kadın arkadaşlarımızın bu konuda çalışmalar yapmasını beklemekteyim. Olacağına dair de güçlü bir umudum var, olması gerekliliğine de inancım tamdır. Kadının bu coğrafyadaki konumunun hayatımıza taşıdığı eksikliği çok fazla yaşasakta, bu coğrafyanın erkek egemen anlayışıyla birlikte bize sinen asimilasyona maruz kaldığımızdan olsa gerek, bu konuyu genellikle es geçmiştik. Bundan yıllar önce, bir örgütlenmede bu konu hakkındaki taslak önerime müdahale edildiğinde, müdahalenin edilme biçimi ve örgütlenmenin yürütme kısmındaki sağlıksızlıklardan ötürü henüz yeni girdiğim bu hareketin içinden hemencik geri çıkmıştım. Gerçi o arkadaşlar, benim çıkışım üzerine bir spekülasyon yaratma denemesinde bulunmuşlardı. Halbuki o arkadaşların sözde beklentisi gerçekleşmiş olsaydı, o zaman kendileri için daha rezil bir durumda olabilirdi. Neyse, sonuç olarak tüm dünyada, kadın özgürlüğünü destekliyorum ve elbette tüm dünyayla birlikte bir de Çerkes kadınlarının özgürlüğünü önemsiyorum. Onları; evinde yemek pişiren, oda süpüren, gönüllü hizmetkarlar olarak asla ve asla kabul edemem. Onların yaşadıkları dünyaya etkileri, halkımızın gelişimidir ve mutlaka bunun farkına varmalıdırlar. Türkiye, kadın hakları ve özgürlüklerine sürekli ve sistematik olarak vahşileşen bir ilerleme çizmektedir. Türkiye’de kadın hareketinin ve özgürlüğünün en başta buna bir son vermek üzere ortaklaşması ve dayanışması lazımdır. Biz de, Çerkesler olarak bu ülkede kadına reva görülmüş o rezil geleceği altüst etmekte üstümüze düşeni mutlaka yapmalıyız. Bir adım geri durmadan, kadın hakları ve özgürlüklerini örgütlü yapılarımıza anlatmalı ve kadın meclisleri oluşturmasını sağlamalıyız. Bu konuda bir ivedilik şart.

Doğru yol, Sol ur ve yanlış yöntem: Çerkesyasız Çerkes Diasporası?

Hiç kimse, bir ötekinin öfke beşiğini test etmeye kalkmasın. Hepimiz öfkeliyiz ancak, öfkemizi kendini var ettiği yöne doğru kanalize etmekte problem yaşıyoruz. Mahalle deyişi ile biyo Çerkeslerin, Türk’lük çığlıkları midemizi ne kadar kaldırsa az, ancak daha da ötesi; işte bu kişilere karşı kimlik mücadelesinde ortaklaşanlar bile, birbirleri arasında üstünlük arzularına kapılıyorlar, işte asıl midemizi kaldıran da bu oluyor. Ne desem, nereden başlasam bilmiyorum. Fakat yeterince problem olduğu aşikar. Çerkes mahallesinde, “ne mutlu türküm” demeyi bir onur haline getirmiş yüzsüzler, bu karaktersiz duruşlarının hiç ama hiç farkında değilken, bu türlü kişilerin yarattığı kimliksel tahribata karşı mücadele yürüten unsurların içinde büyüyen bir sol ur, kimlik mücadelesinde milim milim gelinen noktadan santim santim geri alıyor. Üstelik bir kaç aydır, insanlara; onların anladığından emin olmak arzusuyla defalarca ‘müşterekler’ üzerine fikirler sunuyorum. Kaç seferdir, Çerkesliğe yönelik tüm yazılarımda, diasporadaki kimlik hareketinin yurttan kopuk olamayacağını da anlatıyorum. Fakat diasporanın, bunlara en yatkın sol duyusu içinde ne yazık ki yurda karşı körleştiren bir ur büyüyor. Ne iyi, ne kötü; hiçbir şekilde yurdunun değerlerini yansıtamayan, onu bilmemezlikten, görmemezlikten, ona sessizleşmekten, yok saymaktan ötesi yok. İşte artık bir şekilde, kimliği için bir mücadele yürüten nitelikli kişilerin, yurdunun ve oradan başlayan kadim tarihinin yok sayılmasına karşı, seferber halde ‘farkındalık’ kampanyaları başlatması lazım. Çerkeslere, içinde olduğumuz coğrafyalarda mutlaka ama mutlaka tüm hareketlerinin yanısıra, yurduna dönük bir hareketin de neden olması gerektiğini anlatacağız. Zira, bugün diasporada yok olmasına karşı büyük bir kızgınlık duyduğumuz bu dil ve kültürün temeli,  yurdundadır ve onu tekrar kazanmaya yönelik ve onu korumayı amaçlayan hareketin de yurduyla ilişkili olması gerekecektir. Hiç kimse, bit pazarında ucuz hayal satmasın, zira bugün satılmış hayallerin kullanıcıları yarın kırıklığa uğradığında, bunun izahatini veremezler. Hep diyorum, bugün Çerkes diasporası içindeki sol duyunun, siyaseten ve kültüren yurduna yönelmesi, yozlaşmasından ziyade, ihtiyacından ve gerçekliğinden olacaktır. Ötesi, teori kitaplarında bit pazarı kurup, bunu Çerkes gençliğine yönelik bir sınıf-kimlik harmanlı sol argümanlı hayaller satımından fazlası değil. Biz, nereden geldiğini bilen, nereye gideceğine dair fikir sahibi bir gençliğin taraftarıyız. Biz, nerede olursa olsun; ezene karşı ezilenin safında, barışı ve adaleti savunan bir yarının arzulayanlarıyız. İsteriz ki; bu halkın gençliği, Çerkesya’da ve bütün dünyada, insan hakları ve özgürlüklerine saygılı, ezene karşı, ezilenin safında bir anlayışın bayrağını kuşansınlar. İsteriz ki, tarihin bize miras bıraktığı bu insanlığı, biz de onlara, onlar da kendi çocuklarına miras bıraksınlar. Her duyduğuna inanmayan, araştıran, entellektüel ve aydın bir kuşak olsunlar. Fakat, bunların şartı yurdunu yok saymaktan geçmiyor. Asıl olan, kendi kadim tarihlerinin kökenini ve kültürel köklerinin salındığı yeri bilen, başka vatanların ajitatörlerine prim vermeyen, özgürlüğü ve vicdanı dışında hiç kimsenin askeri olmayan bir gelecek yaratmaktır. İşte ondandır ki; bu geleceğe yönelmiş her yol, Çerkesya’dan geçmek ve onu bilmek, onu tanımak zorundadır.
Biraz daha fedakar, biraz daha mütevazi insanlar olmayı başarabiliriz ve bunu yapmak zorundayız. Kırmızı çizgilerimizi kaldırmayalım! Fakat, onları gerektiği yerlere çekelim. Çerkesyasız Çerkes diasporasının, Çerkescesiz Çerkes asaletinin varacağı en güzel yol, bir kab yemeğe tamah eden zavallı bir tarihtir ve o tarih bugün paçalarımızdan bizlere bulaşmaya başladı. İşte biz, özgürlüğe, barışa ve adalete giden her yolumuzu Çerkesya bilinci ile kuşatacağız ve bu bilincin tarihten bize miras bıraktığı insanlık onuruyla dünyanın bütün halklarıyla kardeş, dünyanın bütün ezilenleriyle omuz omuza olabilmenin yollarını keşfedeceğiz.

Uykularınızı bile kaçıracağımız günlere and olsun.

 Ne istediğinizi biliyorum, fakat sizde şunu bilin ki; sizin o bencil isteklerinizi hiçbir zaman gerçekleştirmeyeceğim. Benim neyi bildiğimi, neyi bilmediğimi siz bir çok kişiden daha çok biliyorsunuz ve işte bu yüzden de bu tedirginliğiniz çok normal. Size bir söz veriyorum, sizin uykularınızı kaçıracağım. Bu halkın geleceğine dolanmış ellerinizi kıracağım ve Çerkes halkının geleceğine sağdan soldan gizli ittifaklar halinde saldıran her türlü politikanızı, karaktersizliğinizi, adınızı yerin dibine sokacağım. Nasıl yalan attığınızı insanlara tane tane anlatacağım. Bugün çevrenizdeki insanları nasıl aptal yerine koyduğunuzu, telefonlarla insanları nasıl kandırdığınızı, kendinize engel gördüğünüz insanları nasıl yıldırma politikalarıyla sessizleştirmeye çalıştığınızı da bu halk öğrenecek. Üç kişilik yapılarınızı nasıl şişirdiğinizi, ağaran saçınızı kültürel değerlerimizi suistimal ederek nasıl kullandığınızı da anlatacağım. Korkun. Uykularınızı kaçıracağımız o günlere and olsun ki; bu halk iyiyle kötünün, yalanla gerçeğin, doğruyla yanlışın ayırdını yapacak kadar aydın insanlarıyla toplumda sizi hakkettiğiniz o yerin dibine sokacaktır.

Bugün fütursuzlaşan, ahlaksızlaşan, yalancının jargonunu kuşanıp birebir bize karşı uygulayan zavallılar olarak siz, yarına ne kadar rezilleşebileceğiniz ancak resmini çizmiş oldunuz. Üstelik, kendi söylediklerinizi yutacağınız nice kanıtı ortadan kaldırmadan bu yaptıklarınız, sizin utanmasız olduğunuz kadar da düşüncesiz ve plansız insanlar olduğunuzu gün yüzüne çıkardı. Şimdi siz, Çerkes Soykırımı Tanınsın İnisiyatifinin topladığı imzaları ne yaptığınızı, o imzaların şuan nerede olduğunu filan araştırın. O sürecin özeleştirisi verecek kadar hafızalı mısınız, kendinizi test edin. Metropol bir meydanda, basına Çerkesya bayrağıyla ilgili cehaletinizi kustuğunuz o açıklamanızın da özeleştirisini verin. Biz geçmişimizi unutmuyoruz, geleceğimize tutunuyoruz. Siz bize ‘geçmişle ilgili’ kelimeler etmeden önce, kendi unuttuğunuz geçmişi anımsamaya çalışın bence. Sakarya HDP il yönetim kurulunu arayın mesela. Bunu mutlaka tavsiye ederiz. Bizim veremeyeceğimiz hiçbir hesap yokta, sizin vermediğiniz kaç hesap var onun sayısını toplayacak kadar matematik bilgisi de edinin. Cahil cesaretiyle, halkın kendi iletişim yollarınıza yedeklediğiniz kısımlarını aptal yerine koymanın bedeli ağır olacak. Bugün hakkında atıp tuttuğunuz Çerkesfed’in etkin ve politik derneklerinden Maltepe Çerkes Derneğinden, bizim de adımıza aldığınız ödülleri, malum derneğin başkanının Caferağa’da bulunma sebebini, ilişkilerinizi düşünün.
Bugün ne söylüyorsanız, bu sizin karakterinizin bir yansımasıdır.
Biz iki günde bir yol ve kanaat değiştirenler değiliz. Sizin tek başınıza idare edeceğiniz bir hareketin kulları da değiliz. Üstelik siz, kendinizi bile yönetebilmekten, özeleştiri verebilmekten aciz insanlarsınız, bu halk adına; dün oturduğunuz insanlara bugün küfürler ederek siyaset mi yaptığınızı sanıyorsunuz?
Sayın Sahte Gandalf,
Siz çok hafızasız bir insansınız. Size geçmişinizi tek tek hatırlatarak, sizin ve yaverinizin uykusunu kaçıracağımız o günlere and olsun!

Jıneps Gazetesi / Temmuz 2015: BU SEÇİMLER, ÇERKESLER İÇİN BİR MİLAT OLACAK MI?

Meclise hiçbir vekil çıkaramadık, ancak bize ‘talepleriniz taleplerimizdir’ diyen, halkların ihtiyaçlarına yönelik örgütlenmiş, anadili eğitimiyle, gelişimiyle savunan ve eşitlik şiarıyla mücadele yürüten bir anlayıştan siyaset yapan 80 vekile sahibiz. Mecliste hiçbir vekilimizin olmaması, üzücü olsa bile, bu seçimlerin bizler için milat olmayacağı anlamına gelmiyor. Bu irade sanıyorum artık daha fazla bizde ve biz bu iradenin sorumluluklarıyla; taleplerimizi savunmaya söz vermiş 80 vekil aracılığıyla siyaset yapmaya ne kadar hazırız? İşte, bizi milatın eşiğinde tutan, kıldan ince çizgi bu. Artık top; bütünlüklü olarak hareket edebilme, bize verilmiş sözleri takip etme ve talep etme sorumluluğundayız ve bu sorumluluklarımızı yerine getirebildiğimiz müddetçe, 7 haziran seçimleri her geçen gün, bizler için daha fazla milat olmaya adaydır. İşte şimdi biz, kimliğimizle; halkımızı bir “milat” kıyısında tutan ve onu, her an emeğiyle ve inancıyla o milata taşıyabilme şansına sahip gençleriz. Halkımızın sırtına yerlemiş olan “tembellik hakkı” savuşturulmalı, halkımız ve kimliğimiz için mücadele verilmelidir ve bugün vereceğimiz mücadele; sonuç almaya müsaittir. 
Bu milatı; “ÇERKESLER” olarak, “ÇERKESLİK” için var etmeye hazır mıyız? Küçük gruplarımızı, halkımızın değerlerinden ve ihtiyaçlarından daha alta almaya, halkımızın yarını adına; bizi ayıran şeyleri yok etmeye, birleşmeye ve birlikteliğimizin ilkelerini oluşturup, bu ilkelere dayalı talepler yaratıp, bize “Talepleriniz, Taleplerimizdir” diyen vekillere; “İşte bunlar da, talebimizdir” demeye ne kadar yakınız? İşte bilin ki; bu seçimleri milata çevirmeye de o kadar yakınız. Bilin isterim, bu seçimleri halkımız için milata çevirmeye çok yakınız, birazcık fedakarlık, birazcık birliktelik, birazcık inanca ihtiyacımız var, kısacası bu milatın tek bir yolu var, o da birbirimize adım atmak. İşte bu seçimleri milat kılmanın en büyük yolu budur ve bugün mecliste hiçbir vekilimiz yok diye üzülmek yerine, mecliste en az 80 vekilimiz var, ancak bu 80 vekilimize verebileceğimiz ortak bir talebimiz yok diye üzülmeliyiz. Ortak taleplerimiz ve birliğimiz olmadan, mecliste 500 vekilimiz olsa neye yarar ki? Bizi, bir arada durmaya uzaklaştıran, birlikte hareket etmemizi engelleyen ” En iyisini ben bilirim, en doğru yol benim bildiğim, benim istediğim gibi olsun” gibi düşünceler, buna dayanak aramalar ve bu hastalıklı düşüncelere saplanmalar, bizi o milatın eşiğinde, o milata ulaşamaz kılan yegane şeyler. Bugün bizi milattan uzak tutan şey bu, meclisteki yokluğumuz değil.  Zira; temsil ettiğimizi iddia ettiğimiz halkımızı, kendi kişisel kaprislerimizin siyasetine hapsetmenin mümkün olmadığını da anlamak gerekir.
Buradan sesleniyorum,
Asgari müştereğimiz insanlık, adalet, eşitlik ve onur olsun. Bu çerçevede bir olmaya, güçlenmeye ve o milata yürümeye başlayalım ve bugün diasporada var kalma mücadelemiz somutlaşsın. Bugün somutlaşmaya çok yakınız ve Bizler bu siyasi olgunluğa hazır ve bilinci yüksek insanlarız ve halkımızın ihtiyaçları, bizlerin kaprislerinden daha önemlidir. İşte bu anlaşıldığında, milat yarın kadardır.
 Bu seçimleri Çerkesler için “MİLAT” edecek irade, bugün bizlerin sorumluluğuna verilmiştir.

Bu sefer öyle olmayacak…

Birileri var ki; tarihten neredeyse yarım asır zaman tüketmişler. Helali hoş olsun, Allah’ın onlara verdiği ömrü canları istediği gibi kullanmışlar. Yemişler, içmişler, almışlar, satmışlar, bir oraya, bir buraya koşmuşlar, orada-burada konuşmuşlar.. Helali hoş olsun, bizim onların yarım asır yaşamlarına dair herhangi bir itirazımız ne haddimize, biz kendimizde onların bu yarım asırlık yaşamına söyleyecek hiçbir hak ve hiçbir gerekçe bulamıyoruz. Tek diyebileceğimiz, ne yapmışlarsa kendilerine, iyisiyle-kötüsüyle.. Fakat, yiye-içe, koşa-koşa, geze-geze geçirdikleri bu ömürde, benim de geleceğimi ilgilendiren birşeyler için, olanlar-olmayanlar.. iyi şeyler-kötü şeyler için bırakın, azıcık teşekkür, azıcık itiraz edeyim. Bu benim hakkım diye düşünüyorum. Benim geleceğimi ilgilendiren yapılmış veya yapılmamış herşey için bir çift sözüm var.

Bana, bir Adığe olarak yaşayabilmem için hazır bir dünya miras bırakmadınız. Belki de bıraktırmadılar. Fakat sonucunda; bana güzel bir Adığe olarak yaşabileceğim bir dünya, sizin ellerinizden ve mücadelenizden tepsiyle sunulmadı. Bugün de, öyle bir dünyada olmadığımızı söylemek için onlarca nedenim var değil mi? Yani sevgili yarım asırlık ömür tüketen büyüklerim size zahmet, bana güzel bir dünya bırakmışsınız gibi ahkam kesmeyi bırakın. Ben sizin de, mücadelenizin de miras yiyeni, yiyeceği değilim. Allah şahit siz de biliyorsunuz; bugün sizin nerede bir emeğiniz varsa, benim ve benim gibi onlarca gencin o emeğinizin altında imzalarımız var. Yani şimdi azıcık konuşulur olmaya başlayan halkımızın talepleri için, bize sunduğunuz fırsat muamelesi yapmaktan vazgeçseniz iyi olacak. Yani bu hakkı, sırf ağaran saçınızdan-sakalınızdan almaya çalışıyorsanız, kendinizi düşürdüğünüz bu küçük durum bizi utandırmaktan ötesine gitmiyor. Çerkes Soykırımı Tanınsın (İnisiyatifi) farkındalık eylemi dahil, meclise birilerinin sağlık sorunları yüzünden bir türlü verilemeyen o meşhur “imza kampanyasına” kadar.. HDP organizasyonlarında açtığınız bayraklardan, Alevi mitinglerinde verdiğiniz bir kaç poza kadar ve hatta Adalet Yürüyüşü ismiyle Antalya’dan – İstanbul’a varan bir yürüyüşte “Çerkes Soykırımı” ile ilgili giydiğiniz t-shirtlerle verdiğiniz pozlardan, dedelerinizin malı gibi propaganda malzemesi olarak kullandığınız materyallere hepsinde aktif olarak nasıl olduğumuzu unutacak kadar bunamış olamayacağınızı düşünüyorum. Aynı zamanda, bugün yerden yere vurduğunuz diğer örgütlerle, CAFERAĞA’da bir HDP organizasyonundan, Halkların Demokratik Şöleni’nde bir şarkı nağmesine, onlardan aldığınız ÖDÜLLERDEN, yaptığınız ziyaretlere kadar, herşeyi bildiğimizi unutacak kadar hafızasız da olamazsınız. Bunlar daha dün ki meseleler. Bugün sizin kendinize mesele ettiğiniz şeyi karalamaya yönelik, böyle balık hafızalı söylemleriniz ya kolonya gibi uçucu hafızanızın ya da kendi çevrenizdeki insanları aptal yerine koymanızın bir ürünü.

Gelelim şu “Bu sefer öyle olmayacak” mevzusuna isterseniz.

Geçmişte, tam bir şeyler o burnu yere değmeyen süper egolar yüzünden bölünüp paramparça edilmiş mücadele geçmişi var ya, sizin gençliğinizden bize miras kalan, hani bize; “istediği olmadı” diye kimlik davasını kişisel çatışmalara kurban edilen bir miras bıraktınız ya.

işte bunu hiç unutmayın… “Bu sefer öyle olmayacak”

İçimizdeki DEVLET

Hayatı boyunca yalan bir tarih ve çarpık bir milliyetçiliğin kışkırtıcı sloganlarından başka hiçbir şey öğrenemeyen bir topluluğu ne kadar ciddiye alıyoruz? Bırakın konuşsunlar, sonuçta tarihi konuşanlar değil, tarihi koşturanlar oluşturuyor. O topluluğun söylediklerini ciddiye almak, oluşan tarihe karşı sorumluluklarımızda bizleri yıldırmaktan ötesine geçemez. Bırakın konuşsunlar, şunu iyi bilin: Bugün “en çerkes benim” diye çırpınan o yığınların, gelecekte halkımıza dair bırakacakları en ufak bir iz yok, o iz olmadığı için biz; onların “şatafatlı” çerkeslik nidalarına teslim olmayacağız. Çünkü bu yığınların geleceğe Çerkeslikle ilgili bırakacakları tek iz; erimektir ve aslında biz tam da bu erimeye karşı harekete “Çerkeslik” kimliğiyle katılmaktayız.

Biz bir devlet içindeyiz ve bu devlette bir halk olarak hiçbir yerimiz yok, hiçbir hakkımız da yok, hiçbir sözümüz, hiçbir gücümüz de yok ama bundan daha trajik olan, içimizde o devleti yansıtan aynalar var ve o aynaların kendine dair hiçbir yeri yok, hiçbir hakkı yok, hiçbir sözü ve hiçbir gücü de yok. İçinde olduğumuz devlet “Kahraman Çerkesler” diyor, içimizdeki devlet yansımaları “biz kahramanız” diye bağırıyor. İçinde olduğumuz devlet; “Asil Çerkesler” diyor, içimizdeki devlet yansımaları “biz asiliz” diye bağırıyor! Peki; kendi yok olmakta olan dilini, kültürünü koruyamayan, kendine faydası olmayan, başkalarının hizmetçiliğini onuruyla bağıran bir toplumun bağırdığı “kahramanlık ve asalet” nidaları, halkımızı, bizi, kendilerini aptal durumuna düşürmekten daha ötesi sayılabilir mi?

Bakın açık açık söylüyorum, söz uçar kavga kalır! Bırakın İçimizdeki devlet istediği kadar konuşsun. Siz çalışın, dört bir yandan bu halkı, tarihte layık olduğu konuma getirmek, dünyada adaleti ve özgürlüğü savunan vicdanları insanlarına tekrar kavuşturmak, dilini, yurdunu, tarihini bilen aydınlık nesillere yol vermek için: İçimizdeki devlete inat, yüreğimizdeki yurda yakışanı yapın! Çalışın!  Çerkesliği, insanlığın yanında, barışçıl ve adil bir yaşamın yoluna getirin. Bugün bizlere “tetikçilik ünvanı” kazandıranlara inat “adaletli, özgürlükçü, bilinçli, barışçıl” davanın içerisine getirin.

Şurası artık kaçınılmaz bir gerçektir; İçimizdeki Devlet yerlebir oluyor. İçimizdeki İNSAN büyüyor.

İpucu vereyim: 'Gelecek Örgütleniyor'

En çok bize güveniyorum, size ise hiç kusura bakmayın; ağzınızla kuş tutsanız dahi temkinliyim. Çünkü sizin hep ertelediğiniz bu dava, bizim sırtımıza aldığıuız yükle ayağa kalkıyor ve sizin bize rağmen bize koyduğunuz her şerhi, bizim mücadelemiz aralıyor. Bizim bir vazifemiz var, bu vazife ise halkımızı en ileriye götürmek ve biz, içinde olduğumuz tüm örgütlerden; aynı yere yürüyoruz! ‘GELECEĞİ ÖRGÜTLÜYORUZ’ 

Sizin bir ‘ipucu’na ihtiyacınız var bizi algılamak için, halbuki çok zor değil. Gelecek gençlerindir, gençler geleceğin mirarı olacaktır ve bugün, sizin kültürel değerler ile bir zırh gibi korunarak üzerimize kurduğunuz tahakküm, alaşağı olmakta, gençler; bu halkın yapabileceği en ‘ileri’ harekete en hızlı şekilde yürümektedir. İçeriden ve dışarıdan tüm engellere rağmen, bugün sırtlandığımız davanın son 5 yıllık gelişimi de apaçık ortadadır. Size rağmen sizi özgürleştireceğiz, size rağmen bizi yaşatacağız ve geleceği, insanlık ve çerkeslik müşterekleriyle yoğrularak örgütleyeceğiz. Kendini efendimiz sanan sosyal demokrat büyüklerimize, kendini Çerkeslerin Lenin’i sanan klavya sosyalistlerine, kendini bu halkın dönüm noktası olarak dayatmayı adet haline getirmiş hegomanyan sapıklara rağmen, gelecek, gençliğin öncülüğünde örgütlenmeye ve örgütlenmesini yaygınlaştırmaya devam edecektir.
Geçtiğimiz günlerde gençliğin yaptığı bir toplantıda, bunun sinyalleri verilmiştir. Bir çeşit etki altına girmiş insanlarımızın, gençliğe ön açıcı olmaları gerekirken, bunu yaptıklarını sanarak, bazı manyakların gizli izinde; gençliğin önünü kapadıkları tespit edilmiştir. Seçimden önce, iki toplantıda kararlaştırılan ve yürütme yetkisi de verilen siyasal sekreterya temsilcileri gençlikten seçilmiştir. Bu sekreteryanın öncülüğünde gençler siyasal faaliyetlere ‘görevli’ olarak katılım iradesini göstermiştir. 4 Temmuz’da da aynı kararlılıkla, gençler faaliyetlerde öncü görevleri alacaklarının işaret fişeğini 20 haziran da vermişlerdir. İşte ben, dahili olduğum bu gençlik hareketinin geleceğe bırakacağı insanlık ve çerkeslik izinden umutluyum. Umutluyum çünkü; ne ayağı beş karış havada bir gençlik ne de yerin dibine girmiş bir gençlik yok, geçmişi okuyan, geleceğe dair fikirleri olan, idealist, çevresine duyarlı, gerçekçi bir gençlikle karşı karşıyayız. Ne mutlu? Aptal gibi her söylenene inanan, her istenileni yapan, düşüncesiz bir gençliğin halkımıza nasıl faydası olabilirdi.
Gençliğin en büyük problemi, yurduyla aralarındaki uzaklık. Nihayet onunda farkında ve bu uzaklığı ortadan kaldıracak çalışmaları yapmaya başlamış görünüyorlar. Bu anlamda; insanlık ve çerkeslik müşterekleriyle bir araya gelme iradesi gösterecek Çerkesya Yurtseverleri Gençliği ile, yakın zamanda konuyla ilgili bir gençlik kurultayı olması temennimdir ve üzerime düşen herşeyi yapacağım. Çerkesler, yanıbaşındaki toplumların sorunlarından, yurdundan, dilinden, kültüründen uzaklaşmamayı, yakınlaşmayı, birlikte olabilmeyi, mücadele verebilmeyi, yanyana gelebilmeyi öğrenecektir ve örgütlediği geleceğe bunu bir miras olarak bırakacak seviyededir.
Yakın zamanda, geleceğin örgütlenmesi; topluma işaret fişeğini verecek. Bu anlamda; gençliğin önünde set olmayı vazife sayan birileri korksun, çünkü artık gençliğin coşkun selini durdurabilecek kadar büyük değiller.
GELECEK ÖRGÜTLENİYOR
ÇERKESLİK VE İNSANLIK  KAZANIYOR.