Jıneps Gazetesi / Temmuz 2015: BU SEÇİMLER, ÇERKESLER İÇİN BİR MİLAT OLACAK MI?
Xabze ve İfade Özgürlüğü (Jıneps Şubat)
Bu ay gözü dönmüş canilerin, yeryüzünün hemen her köşesinde saldırılarıya geçtikleri, kan ve gözyaşı akıtılan “ifade özgürlüğü”nü yazmak istedim. Bugün gençlerimizin büyükleriyle aralarına koydukları mesafelerin temel sebeplerinden birisi de ifade özgürlüklerinin yok denecek kadar az olmasındandır. Gençlerimiz, dernekler de, organizasyonlar da, siyasi meseleler de, ülke de, toplum da kendilerini, hem kendileri (bireyler) adına hem de toplumları (Çerkesler) adına temsil etmek, ifade etmek ve aslında bunu özgürce yapmak istiyorlar. Fakat Xabze’nin büyüklerin “işine gelen” tarafıyla engellendiklerini düşünüyorlar. Haklılar, haklıyız, bunu ifade etmemiz bile aslında ayıplanıyor, ancak bunu ifade etmediğimiz sürece geçmişin-geleceğe bıraktığı miras; bu oto-baskı ve ifade sansüründen nasibini alacak ve bu kötü miras, gelecekte, geçmişe duyulan herşeyi kırılgan bir hale dönüştürecektir. Bu hem kültürel aidiyeti, hem de henüz tam yerine oturmamış olsa bile, ulusal değerlerimizi diasporanın yarınlarından koparabilir. Büyüklerimizin, sarsılan otoritelerinden daha çok korkması gereken şeyleri hissetmeleri gerekir. Bu ki; artık giderek küçülen, yok olan, bize “biz” sıfatını kazandıran kültürümüz, tarihimiz, yurdumuz, belleğimiz ve dilimizdir. Müştereklerimizin “biz”e bürdüğünü, Çerkesliği, Xabzeyi, Bzeyi, bugün gençlere; karşı gelinemez bir otoriter yapı olarak sabitleyerek; büyüğünden korkan, soramayan, araştıramayan, her söylenene hemen inanan bir nesil yaratma amacıymış gibi kullanmak mıdır Xabzemiz? Yoksa; araştıran, sorgulayan, inceleyen, sorabilen bir nesil için; kendi toplumsal otoritelerini gençlerin yolunu açmak için kullanmak mıdır? Bu da düşünen kafanın bize sorusu olmalıdır.. Gençlerimizin kendilerini hem kendileri hemde toplumları adına ifade edebilmesi ne kadar korkulasıdır? Kimin için korkunç olabilir? Bugün toplumu adına endişe hissettiğini söyleyen tüm büyüklerimizin; bu kültürü kimden miras, kimden ödünç aldığını iyice düşünmesi lazım. Atalarından miras mı, gençlerinden ödünç mü? Çünkü bunun bir sonucu vardır, miras yediciler ile, sorumluluk taşıyanların arasındaki kıldan ince çizgi budur ve bu çizginin bir tarafı toplumsal felaketimizin, diğer tarafı ise güçlü varlığımızın yolunu açacaktır. Toplumu adına kendini ifade etmesine saldırılan çocuklar, toplumu adına endişe duyan çocuklardan başkası değildir. Yemug ilan edilen, aşağılanan, küçük düşürülmeye çalışılan bu çocuklar, toplumu adına endişe duyabilen çocuklardır ve bugün onlara saldıran zihniyet, Xabzeyi vücudunda bir zırh gibi taşımakta, toplumsal hiyerarşiyi bu kadar küçültmekte ve gençlere “Xabze”nin dışında hiçbir şey söyleyememektedir. Asıl ayıp olan, Xabzemizin otoriter saygıcılığını bilgiye ve bilince göre değilde, zamana ve yaşa göre tertip etmektir, buna inanmak, bunu yaşatmak, buna dahil olmaktır. Aslında bu-da, toplumsal tarihimizden uzaklaşmanın ve 150 yıllık sürgünlüğümüzün bizden çaldıklarının bir işareti olabilir mi? Nihayetinde 150 yıl, bizden bize ait bir çok şeyi götürdüğü gibi, bize ait birşeyleri de değiştirmiş olabilir. Xabzeyi, toplumsal bir oto-sansüre dönüştürüp, bunun denetleme mekanizmasını da “yaşçılık” ile sağlanmışta olabilir ve gençliğin bunu ciddi anlamda düşünmeleri gerekir. Xabze, toplumsal duruşumuzu ve yarınımızı yönetecek kişileri sadece yaşlı olduğu için yetkilendireceğimiz aptalca bir inanç değil, aksine toplumsal tarihimizin tecrübelere dayalı bir öğretisi olmalıdır. Büyüklerimizde, yaşçılığa indirgenmeye çalışılan bu koca öğretiyi anlamalı ve bugün onu kendi işlerine geldiği gibi yorumlayıp gençlerin kendilerini ifade etmesini engelleyenlere karşı bir tavır sahibi olmalıdır. Gençlerimiz ise; bugün Xabze’yi kendilerine bir silah gibi doğrultan herkese inat, bu öğretinin yaşçılığa indirgenemeyecek kadar değerli olduğunu ve toplumsal iletişimimizi yöneten bu büyük öğretinin; korkan, susan, sinen, zavallılaşan bir Çerkes nesli yaratmaktan ziyade, cesur, bağıran, soran, arayan, hesap soran bir nesil yaratmak için var olduğunu haykırmalı, kadim halkının bu değerini; kötü niyetli kişilerin tekelleştiremeyeceğini ilan ederek, Xabze’yi ifade özgürlüğünü engel olmaktan ziyade, ifade özgürlüğüne garanti olacağı yönüyle sahip çıkmalıdır. Yarınlar korkanların değil, cesurların yarınıdır ve cesur çocuklar oldukça; yarın ki varlığımız, bugün ki yokluğumuza sebep olanlara hesap sorarak daha güçlü olacaktır. Toplumu adına düşünen, sorgulayan, araştıran gençler olarka hepimiz, bu toplum adına konuşma, toplumu adına kendini ifade etme özgürlüğüne sahibiz ve bu özgürlüğümüzü asla teslim etmeyeceğiz. Bu özgürlüğümüze saldıranlara karşı direneceğiz ve herşeye rağmen, tüm deformasyona rağmen Xabze bizi susturanların değil, bizimle bağıranların bir değeri olarak; biz oldukça, kendisini bizlerle yaşatacaktır.
Bu yazı Jıneps Gazetesi Şubat 2015 sayısında yayınlanmıştır.
İşte Fırsat, Haydi Çerkeslik Yapalım (Jıneps Ocak 2015)
Şartlar iyi değil, ama alışığız biz bu şartlara. Daha kötü şartlarda da bir arada olma
iradesini gösterebildiğimiz bir tarihe sahibiz ve tarihin bize miras bıraktığı tecrübeyle
bu şartları aşabiliriz. Aşmak zorundayız da biraz. Tükenecek çok şeyimiz kalmadı,
bu noktadan sonra artık ya “iradesini ortaya koyabilen bir HALK” ya da “kopan
gürültülerin sancısında yiten bir HALK” olacağız. Bu kötü şartların, oluşabilecek
en iyi atmosferlerinden biri gelişiyor. Örgüt temsilcileri, farklılıklarından ziyade
ortaklıklarından bahsedip, neden bir araya gelmemiz gerektiğini seslendiriyorlar.
Doğru söylüyorlar, çünkü artık “yok olmak” bir hikayeden daha yakın, çünkü artık
yok oluşun fiziği gözümüzü kaçıramayacağımız kadar yakınımızda. Burnumuzun
dibinde. Bunu göremeyenlerin ortak yönü, kendi tarihinden kopuk olmalarından
başka nasıl izah edilir? Bireyin yaşamdan beklentileri ve toplumu için özel endişe ve
arzuları olsa-da, toplumu kendini yok eden bir krizin içindeyken bireysel algılarıyla
hareket ederek bu krizi derinleştirmenin başka nasıl bir izahı olacaktır. Bu krizi
her zamankinden daha fazla dikkate almalıyız ve her zamankinden daha fazla
ödün vermeliyiz kendimizden, vermeliyiz ki; bu kriz bizi bitirmesin, biz bu krizi
bitirelim. Şimdi toplumu adına endişe duyduğunu beyan eden, bunun için örgütlenen,
düşünen, çabalayan her insanımızın görevi, toplumu bir araya getirecek fedakarlığı
kendinden, örgütünden, çevresinden başlayarak topluma nüfuz ettirmektir. Bunu
bir şekilde reddetmek, bugün olgunlaşan büyük bir fırsatı deperek yarın iliğimize
kadar dayanan krizde pay sahibi olmak olabilir. Bu sorumluluk iyice düşünülerek
hareket edilmelidir. Kriz ne kadar derine nüfuz ederse etsin, yarın o krizi hisseden
her Çerkes bireyi, bugün yapılan yanlışın hesabını, bu krizin derinleşmesinde pay
sahibi olacak herkese tek tek soracaktır. Dilimiz, kültürümüz ve bilincimiz yitse
bile, tarihimiz kalacaktır nihayetinde. Tarihte krizin sorumlularını arayan ve hesap
soracak olan nesillerde çıkacaktır. Bu zamandan sonra hiçbir şey, bir bilinmez
olarak asla kalmayacaktır. Tüm bunları düşünmek “dün” “bugüne” ve “yarına” karşı
sorumlu olmak anlamını taşır. Bizler, bugün dünden gelen müştereklerimiz etrafında,
bireysel farklılıklarımızı bir kenara koyarak bugünleri oluşturabilirsek, yarınlar için
yükselen bir umudun başlangıcı olabiliriz. Bugün, bunu yapmamız için tüm şartlar
ortadadır. Buna engel olacak tek şey, bu şartlara uygun davranmamak, bireysel
farklılıklarımızı toplumsal uzlaşmamız önünde engel tutmaktan başka hiçbir şey
değildir. O halde sesleniyorum; daha fazla tükenecek bir şeyi kalmayan halkımız için
üretin! birlikteliğimizin, irademizin şartları üretin ey Çerkes halkının aydınları. Bu
artık hepimizin boynunda, yarına ödememiz gereken bir borçtur!
Bu yazı, Jıneps Gazetesi’nin Ocak 2015 sayısında 12nci sayfada yayınlanmıştır.