Martin, Rusya, STK'lar ve Gençler… (kısa)

 

Biz Rusya’nın zulmünü ilk Martin’in davasında öğrenmedik.
Martin’e yapılan zulüm; gördüğümüz onlarca, bildiğimiz yüzlerce ve yüksek
ihtimalle bilmediklerimiz dahil binlerce zulmünden birisi. Aynı zamanda Rusya’nın
hukuk kurumunu dahil adaleti tecelli eden bir yapıdan uzakta tutuşunun, adeta
bir silaha çevirişinin tezahürü. Rusya’nın bir terör devleti olduğu; asayişi
sağlamakla görevli kurumlarının çevirdiği kumpaslardan, cinayet dahil; suç
üretip yasallaştırma gayretlerinden, sözde adaleti sağlamakla görevli olması
gereken hukuk sisteminin üretilmiş suçla bir insanın yaşadığı; ölmek dahil
bütün zulmü meşrulaştırma gayretinden belli.

 

Doğal olarak böyle bir terör ortamında, terörün
devletleştiği yada devletin teröristleştiği ortamda; yaşamaya
alışamayan-alışamayacak halklardan birisi olan Çerkesler  ve onca farklı halkın belki yaşadıkları
travmaları bir şekilde vicdanlı Ruslara da anlatması gerekmektedir.

 

Onca yıldır soykırım yaşadıkları halde “intikam değil,
adalet istiyoruz” diyebilecek insanlığı toplumunda örgütleyen Çerkeslere karşı
yaptırımları “adalet yok, düşmanlık masada” tarzında ilerliyor. Sözüm ona Musa
Anter’in “ başkasının kapısında” tarzında her defasında bu adalet arayışını
farklı mecralara çekerek ve  kendi
ayrıcalık ve imkanları herkesin elindeymiş gibi anlatarak (dahası aslında öyle
olmadığını herkesten daha iyi bilen) tartışmaları uzay felsefesine çeviren,
elektiriğini Rus faşizminden alarak zoraki parlatılan bazı aydınların ne Martin
için, ne  Ahmet için fir faydasının
olmayacağı açık.

 

O yüzden ya; artık onların seviyesine dönüp bakarak geri
kalmaktansa; hatalı bile olsa ileri bakmayı denemek zorundayız.

 

Martin nedzinde (aslında Martin’den önceki bir çok dava
dahil) hepimiz iyi anladık ki; bizim bizden başka kimsemiz yok. Bizim bize
sahip çıkan bir örgütümüz yok, bizim bize cesaret veren bir kurumumuz yok,
bizim bize güç veren eniştemiz, dayımız yok.

Biz varız ve biz bize yeteriz. Bizim dışımızdaki bir çok
kişi; bizim bize yeteceğimizi unutturmak için var gibi.

Artık kurumlarımız, örgütlerimiz, aydınlarımız, yazarlarımız
falan oturup bunca şeyler dönüyorken biz halkımızı neden örgütlemiyoruz diye
düşünsünler. Gençlerle aralarındaki ilişkilerine de isim versinler! Kurumların
gençliği örgütlemesi gereken yerlerde, gençler kurumları örgütlemeye
çalışıyorken gördüğümde gözlerim yaşardı.

Gençlere tavsiyem ise; gidip izbe salonlarda balon
milliyetçilikleriyle tarihten çala çala övünenlere benzemeyin. En kötüsü;
birbirinizi örgütleseniz herşeye yetersiniz.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir