Gördüklerim var, söyleyeceklerim var..

Siyaset için bir
çok yol ve yöntem vardır fakat siyasetin asıl olanı; bunun
bireyin kendi becerisi üzerinden yalnız başına yürütemeyeceğidir.
Fakat Çerkesler de, organize olma kavramının siyaseten bir artısı
olmamakla birlikte, eksileri kısa ve uzun vadeli dönemlerde ortaya
çıkmaktadır. En başta, siyaset yapıcıları veya üreticileri
toplumsal gerçeklik üzerine hiç kafa yormadan, toplumsal
dinamikleri ve bu dinamiklerin genel eğilimlerini tartışmadan, bu
eğilimler üzerine politika yürütmeden kendileri için kısa
süreli sürecek olsa dahi kolay olanı seçme eğilimine
yönelmektedir. Bunun oluş biçimi de; tarihsel tecrübeyi referans
alırken kendi toplumsal varlıklarının tecrübelerinden ziyade,
ideolojik tarihlerinin tecrübelerine saplı kalarak olmaktadır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, Çerkesler için bu oluş biçimine en
uygun siyaset yapıcıları kitlesi sol akımdadır. Türkiye’de
Çerkesler için bir sağdan bahsetmek mümkün, ancak siyaseten bir
sağdan bahsetmek komik olacaktır. Türkiye’de siyaset yapan Çerkes
milliyetçileri yoktur veya o kadar azdır ki kendi dar çevreleri
dışında gözükemez durumdadır. Kendilerine milliyetçi diyerek
siyaset yapan Çerkeslerin durumu ise resmen özürlü durumdadır.
Burada kastettiğim kitle elbette “vatan, millet, sakarya”
türküleriyle “açılmış kucağın” daimisi olmuş, “yediği
kaba pislemeyen” kitledir. Zira aklı başında herkes onların
Çerkes milliyetçisi olmayacağını bilir. Sol akımda toplumsal
dinamikler ve bunların eğilimlerini tartışmamak ve buna yönelik
politikalar yürütememek bir tarafa, çok farklı hatalar da peşpeşe
gelmektedir. Bir çok sebebin sonucu yaşanmaktadır. Fakat bütün
bu sonuçların en büyük sebebi, en başta belirttiğim üzere;
tecrübe zeminini ideolojik birikime dayandırırken, mücadele
kulvarını topluma yöneltme girişimidir. Çok basit olarak,
toplumsal tarihle ilgili detaylı bir çalışmaya girmeden; kabaca,
kısa ve keskin biçimde ortaya koyulan Çerkes kimliği, işte böyle
kaba, kısa ve keskin ortaya konmuş bir kimliğe detaylı, uzun ve
yumuşak bir vizyon belirlemek. Bunun misyonu, vizyonun detaysal
bütünlüğünün kimliğin kaba niteliğini ezdiği yerden sonra
devam edemez. Geçtiğimiz yıllarda ‘dünya anadil günü’
etkinliklerine eline Adığey bayrağını alarak katılmış, HDK
delegasyonundan bir Çerkesin basına verdiği demeçte; bayraktaki
her yıldızın bir Çerkes boyunu temsil ettiğini okumuştuk,
üstelik Çerkes boyu olarak adlandırdığı “Abhazlar, Osetler
vs.” Çerkes kelimesinin yalnızca Adığelerin Uluslar arası ismi
olmasını bir kenara bırakıyorum, diyelim ki gerçekten Çerkes;
Apsuvaları, Abazaları, Alanları, Noxçileri vs. kapsıyor olsun,
HDK delegasyonunda bulunan ve seçim vakti, İstanbul’dan Çerkesler
adına milletvekilliğine aday gösterilen birine danışmanlık
yapan bir siyasetçi, Abhazların, Osetlerin vs. bir boy olmadığını,
o bayrağın üzerindeki bütün yıldızlardan, renklere Çerkes
halkının ulusal bütünlüğünü temsil ettiğini ve hiçbir
yıldızın ayrı bir adla isimlendirilemeyeceğini bilmiyor muydu?
Ya da yine Çerkeslerin yalnızca Adığeleri temsil etmediğini öne
süren bazı kişilerin röportajlarında “Çerkesce” “Çerkes
halkı” demeleri? Ya da Çerkesler adına siyaset yapan bazı
grupların Çerkes dernekleri, etkinlikleri, köylerinde hiçbir
faaliyette bulunmamaları? Kendi gündemlerini üretemeyip, ülkenin
gündeminde saplı kalmaları? Sol akımın sosyalist birikimine laf
söylemek haddime olmayabilir, ancak bu birikime dayalı bir kimliği
ortaya koyamadıkları da bir gerçek. Bu gerçeklik ise;
kendileriyle aynı ideoloji ve kimliği paylaşarak siyaset üretmek
adına toparlanan farklılıkların birlikte birikmesini engelliyor
ve engellemekle de kalmayıp aynı ideoloji ve kimlikten oluşan
farklı gruplar arasında karşıtlık ve tartışmalar doğuruyor ve
aynı ideoloji ve kimliği taşıyan bireyler arasında güvensizlik
ve umutsuzluk yaratarak kendini köreltiyor. Bu anlamda gerçeklerin
ne olduğuna dair yorum yapmaksızın her grubun kendini referans
ettiği kimliği oturup detaylıca tartışarak karara varması ve
kendileriyle aynı düşünce ve kimliğe bağlı gruplarla bir araya
gelerek aldıkları kararları tartışmaya açmasıdır. Tüm bu
tartışmaların sonucunda ise; kaba, kısa ve keskin bir şekilde
olmadan, uzun, detaylı ve ikna edici olarak; kim olduklarını ilan
etmeleridir. Çünkü herkesin söylediği Çerkesin aynı şeyi
ifade edemiyor oluşu bile bir handikaptır. Bu konudaki önerim ise,
en azından grup oluşturarak siyaset yapıcı olanların
kendilerini, anadillerinde ifade etmeleri olabilir.

Aynı zamanda bazı
zamanlarda denk geldiğim bir diğer sorun, siyaset yapıcıların
kendi içlerinde oluşan bazı rekabet durumlarında kutuplaşmaları
ve bunu sürdürmeleridir. Aynı amaç ve yöntemleri taşıyan ve
hatta bazılarında aynı grup içerisinde ortak faaliyet sürdürmüş
kişilerin bir uzlaşmazlık sonucu birbirleriyle çatışır hale
gelerek, olayı kişiselleştirmeleri ve bu kişiselleştirmeleri
ileriye dönük bir düşmanlığa doğru evriltmeleri. Geçtiğimiz
seçimler sürecinde yaşanmış iki vaka bulunmaktadır, aynı amaç
ve yöntemde buluşan kişilerin milletvekili adayı olmuş Çerkesler
etrafında toparlayıcı olmaları gerekirken, farklılaşmayı
seçtikleri ve hatta bu farklılaşmanın bir noktadan sonra bir
çatışmaya evrildiği ve sonucun ulaştığı boyutun yarattığı
durum öyleydi ki, bir milletvekili etrafında seçim çalışmalarına
yoğunlaşmış bir grup, diğer grubun bir faaliyeti hakkında
“ramazan ramazan piknik” olarak bir ifade kullandı. Bir diğeri
ise, aynı yöntemle milletvekili olmak için düşünen bir kişi,
aynı yöntemle örgütlenmek için toparlanan kişilerin
toplantısına geldiği halde dahi, bu düşüncesini paylaşamadı.
Buradan gördüğüm kadarıyla sol cemaatte, etnik ve ideolojik bir
birlikteliğe rağmen bir bütünlük oluşmadığı ve bu durumun
bir güven kayması yarattığıdır. Halbuki kimlik ve siyaset
üzerine, aynı yol ve yöntemle mücadele veren kişi ve grupların
birlikte olması kolaydır ancak kişi ve grupların ilkeleri ve
tutumları olmadığı zaman, herkes kendi disiplinini ilke
benimsetmek isteyen bir lidere dönüşmek isteyebiliyor. Bu durumda,
ikinci yapılması gereken şey; herkesin kendi disiplinini ilke
olarak benimsetmek istememesi için ilkesel bir tartışma açması
ve taslak kararlar alması ve bunu diğer grup ve kişilerle de
tartışarak bir bütünlüğe ulaşılmasıdır. Böyle olduğu
zaman göreceksiniz ki, hiç kimse lider olma kompleksi
göstermeyecek, liderler doğal olarak bütünlüğe ulaşmış
ilkeleri içselleştirmiş kişilerden kendiliğinden çıkacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir