Barış kimin işine yaramaz?

 

Gezi Ayaklanmasında Polis, tüm mühimmatını sivil halka karşı kullanmıştı. Onlardan bir görüntü.

Yüksekova’da 2 kişinin POLİS tarafından katledilmesinden sonra gerginlik sürüyor. 

Biliyorsunuz ki epey süredir barış nakaratları atılıp tutulmakta ortalıkta.
Devlet bir takım paketler içine sığdırabileceğini sandığı barışı tesis etmek
için çalışmalar yaparken; Ülkedeki en ufak protestolara dahi çok sert
karşılıklar veriyor. Bu protestolara karşı adeta bir savaş taktiği izleyen
devletin katlettiği canlar ise en insafsız, yüreksiz, duyarsız, vicdansız
insanların bile unutamadığı kadar yakın. Üstelik katillerini koruyor, katilleri
teşvik ediyor, hatta ödüllendiriyor ve yeni katiller yaratmaya başlıyor.
Devletin en üst mekanizmaları politik olarak ağızlarından Barış kelimesini hiç
düşürmezken, her çapta gösteriye ilişkin olarak ise birilerine “Barışı
bozdurmayın” mesajı veriyor. Sempatik devlet; “biz bu oyunlara gelmeyeceğiz,
barış için durduğumuz çizgiyi koruyacak ve yönlendiğimiz yolda yürüyeceğiz”
diyor. Tüm bunlar olurken ne yazık ki; birileri daha katlediliyor.

Bizi aptal yerine koyuyor, ama belki de ilk defa onların sıkça kullandığı bir
dille cevap vermemiz gerekiyor. “Biz bu oyuna gelmiyoruz”!

Sizin örgütle çatışmasızlığınız; örgütün insan kaynakları ile devletin insan kaynakları
arasındaki dengeden ibaret. Oysa; daha geçen gün katlettiğiniz iki insan vardı
ya; işte onlar Kürt’tü. Hani gösteriler sırasında öldürülen yoldaşlarımız,
akranlarımız, kardeşlerimiz yok muydu? Onlar Aleviydi.. Onlar Türktü, Kürttü.. Bizdik!
İnanır mısınız, bizim istediğimiz barış; sadece sizin kirli militanlarınız
arasındaki çatışmasızlıktan çok uzakta, belki kapasitenizi zorlayacak kadar da
derin: Biz, kendimizle barışmak istiyoruz. Özgürlüğümüzle barışmak istiyoruz!
Biz Çerkesiz, Kürdüz, Arabız, Türküz.. İnsanız biz. Şimdi siz; elinizdeki katil
aparatlarını üstümüze doğrultmuşsunuz ve diyorsunuz ki “Barışa zarar veren
provakatörlerin oyununa gelmeyeceğiz” öyle mi? Kusura bakmayın, insanlar
yıllardır sizin gibi provakatörlerin oyunlarına gele gele birbirine düştü,
kırıldı, küstü, saldırdı. İnsanlar sizin iki dudağınızın arasından çıkan
talimatlar doğrultusunda öldü, öldürdü. Oldu bunlar bir kere, bir vatan dediniz
tutturdunuz, benim vatan kavramım yok, vatanım dünya ama; sizin kendi
şablonunuzda söylediğiniz vatan kavramına göre bile hainsiniz, yalancısınız.
Sizin kelime anlamınıza göre bile siz teröristsiniz. Bizim barış için tek bir
yolumuz kaldı; size inanmamak ve barışı kendimiz tesis etmek. Sizin o kirli
oyunlarınıza gelmezsek eğer; yıllardır kullandığınız sistemin yedeği olan
düşman araçlarından sıyrılabilirsek; barış bizim için sizin söylediğinizden
daha da yakındır. Neden biliyor musunuz? Çünkü bizim savaşmak için bir
nedenimiz yok.. ancak sizin saltanatınız yarattığınız savaşlarınız kadar uzun
sürecek biliyorsunuz bunu. Bunu bizde biliyoruz; çünkü siz olmazsanız bizim
paylaşamayacak hiçbir şeyimiz olmayacak. Devlet çıkarları diye kabaca tarif
edilen ve bizimle uzaktan yakından alakası bulunmayan bir şey için, verdiğimiz
can, ağlattığımız ana… yetti artık, yetti!

Kiminle nasıl barıştığınızı bilmiyoruz ama bizimle hala savaşıyorsunuz!

Hala bize silah doğrultmuşsunuz, hala kurşun sıkıyorsunuz. Hala annelerimiz
ağlıyor, ölülerimizin katilleri hala dışarıda, hala saldırmaktasınız.
Saldırılarınızı meşrulaştırmak için insanların gözünün içine baka baka yalan
atıyorsunuz hala. Hala kutuplaştırıcı ağzınızla; yedeklediğiniz faşistleri
kışkırtıp; savaşınıza piyonlarınızı sokma derdindesiniz. Biz ise hala insanız;
yüreğimizle geliyoruz meydana, elimizde silah yok, elimizde hiçbir şey yok.
Yumruğumuzu sıkmış, haklarımızı istiyoruz hala. Saldırıyorsunuz.
Arkadaşlarımızı katlettiniz, hala katlediyorsunuz. Katillerini övdünüz, hala
övüyorsunuz. Tüm bunlar olurken, “barış” diyorsunuz. Pardon ama, kiminle barış?
Bizimle değilse, kiminle, açık olun ve söyleyin.. eğer bu barışı biz
görmüyorsak, kim görüyor? Kime ne söylemek istiyorsunuz? Daha iki gün önce
diyarbakır da öldürülen arkadaşlarımızla savaşırken, daha gezi ayaklanmasında
katlettiğiniz arkadaşlarımızın kanı sıcak, katilleri dışarıdayken, henüz
akrepleriniz zehirlerini sokaklara saçarken, polisiniz insanları av gibi
avlarken kiminle barışıyorsunuz siz?

Sizin tek istemeyeceğiniz şey barıştır. Çünkü savaşlar; tüm haksızlıklarınızın
üstünü kapattığınız bir örtü. Çünkü kan; sizin kirli oyunlarınıza rağmen
insanları başka yöne sevk ediyor. Herşey olup biterken; çocuklarınız
zenginleşmekte, siz de evinizde sıcak kahvenizi yudumlamaktasınız. Korkmuyorsunuz
ki; herşey ortaya çıksın da yalanınız, sömürünüz anlaşılsın. Çünkü elinizde bir
savaş var; herşey olup biterken iki askeri şehit eder, 3 gerilla öldürür ve
öldürülen gerillalar üzerinden şövenlik taslarken, askerler üzerinden de
edebiyat yaparsınız. Ölmüş 5 gencin kanı; kirli bir oyunlarınızın üstüne
örttüğünüz örtüye dönüşür değil mi?

Adalet için yürüdüğümüzde, adalet için yürüyüşümüzü bile sizin sözde devletinizin
temeli olan anayasanızdan aldığımız bir hak olduğunu idrak edemeyip; üstümüze
onlarca katilinizi yollamıştınız. Tüm bunları biz yaşarken siz; televizyon
karşısında cunta anayasası demokratik değil diye anayasayı değiştirmekten
bahsetmekteydiniz. Cuntacıların bile anayasa da hak olarak bize verdiği bir
şeyi, sizler şiddetle bastırmıştınız. Gerçi biz orada anlamamıştık sizin
yalancılığınızı; ifşa etmiştik.

Herkes izlemişti.

Şimdi de barışınızı hepimiz izliyoruz. Bize düşman gibi saldıran; ama sözde
barışan bir devlet.

Barış en çok size yaramaz, bu yüzden en çok siz savaş istiyorsunuz… 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir