İdeolojisini bir kenara bırakalım siyasetin, ahlakını konuşalım biraz.. Hangi siyaset biçimi, kendi söylemlerini bir başkalarının söylemlerinin üzerinde inşa etmek kadar değersiz olabilir? Bir kaç gün evvel, “Demokrat Çerkeslerden HDP’ye destek” isimli bir açıklama yayınlandı. Altında da Çerkes toplumundan, toplumu için düşünen, üreten ve çabalayan bir çok kişinin imzasıyla.. Bu medya ve sosyal medyada yayılmaya başladığı gibi, tepki vermesi normal karşılanan aidiyet hissini yitirmiş kişiler bir yaygara koparttılar. Kopan yaygara alışıldık. Yıllardır bilinen, yurtsuz, tarihsiz, talihsiz, zavallı, kendini başkalarının varlığına armağan etmeyi “ilkokul” çağından bu yana bağıra bağıra içselleştirmiş annesinden-babasından tesadüfen Çerkes olmuş, Çerkeslik namına başka da kültürel aidiyet alametleri göstermeyen kişiler bunlar. Hem ben, hem biz, hem de “Demokrat Çerkeslerden HDP’ye destek” metni altına imzasını koyan herkes bu vakalara alışık. Toplum, aidiyet hissini yavaşça içselleştirirken, bünyesi kendi varlığına ağır gelen kişilerin kopardığı geçici gürültü bunlar. Onlara, kendi varlıklarını bünyelerine alıştıracağımız güne kadar kızamayız, en açık tabirle yalnızca üzülebiliriz.
Gel gelelim, siyasetin Çerkesler için gittikçe yaygınlaşmaya başladığı bu zamanlarda, ortalığa yayılan seçim ajitatörlerinin haziran seçimleri için düştükleri bu duruma. Her fırsatta kendini “devrimci çerkesler” olarak adlandıran, manifestosunda “çoğunlukçu demokrasi”nin noktasından-virgülüne kadar ilkelerini kullanarak kendini beyan eden ve kurucularının, yöneticilerinin, adaylarının çoğunlukça Çerkes olduğu örgüte.. “Kimlik yoksunluğu” ile suçladığı kişilerin kaçını, ne kadar tanıdığı belli olmayan bir ajitatör (ki kendisi cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde (henüz Çerkes partisi yokken!!!), Kürt partisi olarak nitelediği partinin, Kadıköy-Caferağa’da düzenlediği dayanışma gecesine, diğer ajitatör arkadaşının konuşmasını destekleyerek, getirdikleri ekibi, sahnede seyrederek) “Demokrat Çerkeslerin” haberinin paylaşıldığı bir medya ortamında, kendi söylemlerini çürüten, kendi geçmişini, söylediklerini yalanlayan, provakatif bir ağızla ve üstelik nice değerli Çerkes aktivistini “yoksunlukla” suçlayarak ne kadar muhtaç, ne kadar bilinçsiz, programsız, zavallı olduğunu ortalığa sergiliyor. Üstelik işin kötüsü, biz bu tutumun “malum” kişinin bireysel bir hali olmadığını, bu ajitatörlüğün ve ajitatörlük için benimsedikleri yöntemin ne yazık ki “örgütlü” olduğunu düşünüyoruz.
Onlardan olmayabiliriz, onlar gibi düşünmeyebiliriz ancak, onların genel anlamda örgütlerine biçtikleri tam misyonu, bizler örgütümüz içinde “komisyon” biçiminde yürütüyoruz. Üstelik bu şartları oluşturan bizim siyasi örgütümüz. Hemende belirteyim size bizim siyasi örgütümüzü… Verdiği mücadele ile Türkçe dışında Radyo ve Televizyon kanallarının açılmasına vesile olan örgütümüzün açtığı bu yolda, o ajitatörlerin zamanında kurdukları bir hareket, bugün hala Çerkesce yayın yapan Radyo ve Televizyon kanalları talep edebiliyor. Örgütümüzün anadilde eğitim için verdiği mücadele ile elde ettiği “anadil dersi” ile belki o örgütün bir çok yapısından insanın çocuğu, örgütümüzün yeterli bulmadığı bu haktan yararlanabiliyor. Ayrıca, örgütümüzü oluşturan bileşenlerin on yıllardır verdikleri mücadele, bugün onların örgütleşebilmesinin bile zeminini hazırlayabiliyor. Kısacası, küçümsemek gibi olmasın ama; bugün onların bizi içinde örgütlü olduğumuz için “yoksunlukla” suçladıkları örgütümüz, onların varlığının teminatının ta kendisi. İş siyasete binince, toplumun genel kesiminin gazına gelerek, kendi içlerine girdikleri yola dahi taş koyduklarını farketmeyen bu ajitatörlerin kendilerini eğitmeleri gerekiyor.
Peki, Çerkes toplumu için ajitatörlük yeni mi? Değil. Yıllarca asaletin ve nezaketin ajitatörlüğünü yaparak bugüne dek hiçbir şey kazanmadan sürekli kaybeden olduğumuz, bugün içinde yaşadığımız coğrafyalarda ne hale geldiğimizle belirgin. Asalet ve Nezaket ajitatörlerinin telkinleriyle, atalarının onurlu tarihlerinde, canları pahasına korudukları özgürlük ve adalet mirasını yiye yiye, bu iki değerden zerresi kalmayan halkımız, bugün yeni yeni kımıldamaya başlamışken, bu kıvılcımı yangına çevirmesi gereken örgütlenmeler, nedense kıvılcımı söndürürcesine, düşüncesiz, bağnaz ve budalaca ajitatörlüklerin sonucundan medet umuyor. Bu durumu bir süredir gözlüyoruz, bu durumun geçici olmasını ve tüm örgütlerimizin, siyasallaşan kanatlarında tarihsel olguklarını yakalamasını diliyoruz. Ancak bugüne kadar, etnik kimliğe dayalı siyaset yapan Çerkes örgütlerinin, Ajitatörizme saplandıklarını gördüğümüzü de belirtmemiz gerekir. Biz, bugüne kadar başardıklarımız ve bugünden sonra kazanacaklarımızla, kendini ajitatörizm çağına zincirleyen bu hareketleri, cahil ajitatörlerin ellerinden, aydın siyasetçi geleceğe taşıyacağımıza ise, yürekten inanıyoruz.
Bir de, sürekli tekrarlanan cehaletlerinden ötürü kısa bir bilgiyi tekrar açıklama gereği duyuyoruz.
HDP’yi oluşturan HDK’nın bileşenleri aşağıdaki gibidir:
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)
Cam Keramik İş
Demokrasi ve Özgürlük Hareketi (DÖH)
Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH)
Demokratik Pomak Hareketi
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP)
Disk Gıda İŞ
Emek Partisi (EMEP)
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP)
Filistin Halkıyla Dayanışa Derneği (FHDD)
Gökkuşağı Kadın Derneği
Hevi LGBTİ
İstanbul LGBT
İşçilerin Sesi
Kaldıraç
Kaos GL
Küresel Eylem Grubu (KEG)
Limter İş
Marksist Tutum
Munzur Koruma Kurulu
Nor Zartonk
Özgür Demokratik Alevi Hareketi
Partizan
Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP)
Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP)
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP)
Tekstil Sen
Teori Politika
Toplum ve Kuram-Lêkolîn û Xebatên Kurdî
Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi (TÖPG)
Tüm Köy Sen
Türkiye Gerçeği
Yeşiller ve Sol Gelecek (YSGP)