Çerkes müşterekliği üzerine: 3

*Müşterek Biriciğin Temel Uzlaşısı
Sorunlarımıza
karşı çözümler üretebilmek için, önce sorunlarımızı
kavrayabilmemiz gerekir. Aynı zamanda bir de bizim için neyin sorun
olduğunu anlayabilmek ve anlatabilmek için mantıklı, tutarlı ve
açık dayanaklarımız olmalıdır. Burada bir halk olarak tek
dayanağımız da tarihimizdir. İyi-kötü, güzel-çirkin,
sevdiğimiz-sevmediğimiz, savaşlı-barışlı, öyle-böyle olan,
ama bugün bize “Çerkes” kimliğini taşıyan, bu kimliğin
temeli olan ve bugün onun özgün varlığından yoksun olduğumuz o
tarih. Bu dayanağı reddedemeyiz, bunu reddettiğimiz an;
sağımıza-solumuza yazdığımız tüm Çerkeslik; başka bir şeyi
makyajlamak için kullandığımız bir araca dönüşür ve elbette
bugün bir çok tarafta bu makyavelist yaklaşım belirtileri de
açıkça gözükmektedir. Sağlı-sollu bu makyavelist hareketler ya
da karakterlerin Çerkesliği bencilce sömürmesine engel olmak
için, kimliğimizde dayanak olan tarihimizin üzerine
içeriden-dışarıdan, dostlardan-düşmanlardan,
bilinçlice-bilinçsizce indirilmiş perdeleri aralamak zorundayız.
Tarihin tüm gerçekçiliğiyle oluşmuş ve bugün aidiyet hissi
duyduğumuz bu kimliği netleştirmek; en çok bu kimliği
bulandırarak kendi amaçlarına araç edenleri üzeceğine hiç
şüpheniz olmasın. Bu kimlik, tarihsel gerçekliğiyle ortaya çıkıp
anlaşılmaya başladığında bir düşmanlık, bir saldırganlık,
bir bencillik oluşmayacak.. aksine bugün oluşmuş düşmanlıklar,
saldırganlıklar, bencillikler tamamen yok olacaktır. Bunun aksine;
bu kimliğin tarihsel varlığıyla sabitlenmiş gerçekçiliği
konuşmayı bir bölücülük, bir mikro milliyetçilik, bir ayrışma,
düşmanlaşma emaresi sayanlar, tüm bu tezleri ortaya atarak bir
panik havası yaratma gayesini yıllardır sürdürmekteler ve kendi
tarihlerinden bir şekilde kopmuş ve özgün varlıklarını bir
hikaye, öykü, masaldan ibaret sananlarda bu panik havasından
etkilenmekte ve tarihsel gerçekçiliği sorgulayan kişilere karşı
yürütülen sosyal linç kampanyasının parçası olmaktadırlar.
Halbu ki bizimde bilmemiz icab eden şey “Gerçeğin, birgün
ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu olduğudur” ve artık bu
süreç, engellenemeyecek biçimde yürürlüktedir. Dostlarımızın,
kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın, kaderdaşlarımızın,
komşularımızın, köylülerimizin panik etmesine hiç gerek
yoktur. Çünkü bu süreç, iktidarda egemenlik algısıyla değil..
yabanda sürgün anlayışıyla yaşanmaktadır. Çünkü Çerkeslerin
egemen oldukları, iktidarda durdukları, baskın milliyetçilik,
faşistlik, ezicilik yapabilecekleri bir gücü-de, durumu-da,
niyeti-de yoktur. Çerkeslerin ve özellikle sürgün coğrafyadaki
Çerkeslerin, Çerkeslik için daha hayati meselesi vardır. Bu
hayati meselenin çözümüde, dayanak alacakları somut ve net
tarihin bugün kendilerini müşterek kıldığı asgari düzeyde
birleşmek ve kendileri için özgün talep iradesini oluşturmaktır.
Son bir-iki yıldır yaşanan tartışmalarda tamamen bunun
üzerinedir. Bugün Çerkeslerin diğer halklarla aralarındaki bütün
düşmanlığın, kültür çatışmasının ve kavganın sebebi;
Çerkeslerin kendi tarihsel birikiminden yoksunluğu yüzündendir.
Kendi tarihsel belleğini bilmeyen, idrak edemeyen Çerkeslere,
sürgün coğrafyalardaki bölgesel iktidarların bir bellek
oluşturması sonucunda, Çerkesler için, iktidarların tanımladığı
“dost-düşman” kavramının varlığıdır bugün hala içimizde
bir ur gibi duran düşmanlık mantıkları. Oysa bugün sıradan bir
Çerkesin, Türkiye’de kendine düşman olarak gördüğü hiçbir
halkla alıp veremediği yoktur. Yani anlatmak istediğim; bir
düşmanlıktan ve çatışmadan söz edildiğinde bu Çerkesler için
tamamen, kendi somut tarihinin kendine taşıdığı özgün
kimliğinden yoksun olmasından kaynaklıdır. Bu başkalaşım
ciddiye alınmadıkça, bunun üzerine çözümcü yaklaşımlar,
gerçekçi ve bilimsel olarak düşünülmedikçe, Çerkeslik
1860’dan 1923’e – 1923’ten 1980’e kadar, başkaları tarafından
yazılan çarpıtılmış-çarpıtılmakta olan, bulandırılmış-net
olmayan tarihten kurtulmadıkça; bugün Çerkesliği hangi kavramsal
ilkeler etrafında çözümlerseniz çözümleyin, sağlıklı bir
sonuç, yürünebilir bir yol elde edemezsiniz. Çünkü, bir yerinde
“gerçek” olmayan tarihi yaşayan insanların “dayanak”
aldıkları temelinde bir bozukluk, onları yükseldikçe
sallanacak-sarsılacak bir duruma taşır. Bu sarsıntılar; uzun
emekler verilmiş ve bedeller ödenmiş bir davaya inanan insanları
toplumsal depresyona, umutsuzluğa ve karamsarlığa sürükler.
Bunlarda ciddi sorumsuzluklardır. Hatta sorumsuzluklardan da ötedir;
maddi veya manevi satılmışlık, iktidar veya muhalefet için, din
veya dava için insanları bir aldatmaca etrafında yoran alçaklık
olacaktır.
Bugün,
sağdan-soldan (Kemalist, Müslüman, Devrimci, Kuvayici, Birleşikçi,
Öyleci Böyleci) damar alıp kan bulan hareketlerin, (ki içlerinden
bazılarıyla ortak kaygılar, amaçlar ve hedeflerde taşıyorum) bu
soruna karşı çözümcü hiçbir yaklaşımı göremiyorum. Aksine
görünen; bugün önümüzde güneş gibi parlayan bir gerçeğe
körelerek, başkalarının Çerkeslere yazdığı uydurma tarihin
150 yıldır ördüğü Çerkes karakterini sahiplenmişçe
davranmakta olduklarıdır. Çok üzücü ve düşündürücü bir
haldir bu. Zira, bu hareketleri “diğer/başka” amaçlarının
dışında en başta “Çerkes/aynı” oldukları noktada
değerlendirmezsek ciddi bir hata etmiş oluruz. “Çerkes
müşterekliği 2” yazımda;
bir
çok özgün hareket varken, yani aslında amacın kendisi,
dallanıp-budaklanmadan ortada dururken, bunların Çerkesi, Kürdü,
Lazı, Arabı vs. olmasının amacı nedir?”
diye
sorgulamıştım. Aslında cevap basit; Müslüman Çerkes; Allah’ın
varlığına ve Hz. Muhammed’in onun resulü olduğuna inanan,
Allah’ın Hz. Muhammed ile “insanlığa” tebliğ ettiği
Kur’an’da belirtildiği üzere vicdan hukuku ve ibadet biçimi
sürdüren Çerkesdir. Fakat Müslüman Laz’da; Allah’ın varlığına
ve Hz. Muhammed’in onun resulü olduğuna inanan, Allah’ın Hz.
Muhammed ile “insanlığa” tebliğ ettiği Kur’an’da belirtildiği
üzere vicdan hukuku ve ibadet biçimi sürdüren Laz’dır.
Marksist
Leninist Devrimci Çerkes ile Marksist Leninist Devrimci Laz’da
mesela Çerkes ve Laz’lık dışında aynıdır. Anarşistte,
Kapitalistte tamamen benzeridir. Ben Çerkeslerin, “devrimci,
evrimci, müslüman, ateist” olarak derlenmiş hareketler
oluşturmasından rahatsız değilim. Bende derlenmiş bir hareketin
içinde Çerkesim. Beni anlayabilecek insanlara ihtiyaç duyuyorum ve
kendilerini anlayabilecek insanlara ihtiyaç duyanlara da saygı
duyuyorum. Herkesin yaşama farklı bir bakış açısının
olabileceğini de kabul etmek gerekir ve yaşama bakış açılarında
ortak bir paydada buluşabilen Çerkeslerinde, Çerkes meselesini
konuşmak için derlenme ihtiyacı mutlaktır. Bu demek değildir ki,
“Çerkesliği” bu derliliğin buluştuğu ortak payda için
araçsallaştırmak
gerekir.
Buluşulan ortak payda ile ilgili, özgün mücadele verilebilecek
yerlerde,
derli-dersiz, örgütlü-örgütsüz bulunulmalı ama Çerkesliği,
bu derliliğin buluştuğu ortak paydanın ilkeleriyle ele alarak, bu
paydaya aykırı Çerkeslere karşı düşmanlık, nefret, kin ile
yaklaşılarak, bitmek tükenmek bitmeyen ve hiçbir sonucu olmayacak
tartışmalar açılmamalıdır. “Çerkes Müşterekliği: 2”
yazımda yazdığım gibi: “
Sosyalist
bir Çerkesin, milliyetçi bir Çerkesi eleştirmesi çok kolaydır.
Müslüman bir Çerkesin, inançsız bir Çerkesi eleştirmesi de çok
kolaydır. Bu eleştiri biçimi uzar gider, sonuçta; birbirine zıt
iki anlayışın ilerleme alanı, birbirini eleştirdiği ve destek
görebildiği genişlikte olur.

 
Amacımız,
Çerkesliğin yanına iliştirdiğimiz diğer kimliğimiz olduğunda;
asimile olmakta olan, bir çıkış yolu bulamamış,
siyasileşemeyen, iradesiz, uzlaşılmış bir talepten mahrum bir
kimliğin, ayrı düşünen öbekleri olarak “diğer amacımız”
için “aynı sona varıma” gittiğimizi göremeyen olmamız
normal değil mi? Dayanağımız tarihimizin tüm Çerkeslere
müşterek kıldığı özelliği, amacımız da bugün yok olmakta
olan bu özelliği korumak olacak şekilde, bu yok oluşa karşı
ciddi bir “ret” çekene kadar Çerkes müşterekleri etrafında
ortak bir talep yaratacak bilinci oluşturmak için asgarilerimiz
etrafında uzlaşmamız gerekmekte. Bu uzlaşma, Çerkesliğin
tarihsel dayanaklarının ortaya çıkaracağı ilkeler ile
sabitlenmelidir. Dini, ideolojik ve ekonomik bakış açılarından
arınmış, gerçek tarihden kök alan bir uzlaşıyı
sağlayabilirsek, bugün içine battığımız asimilasyonu yaracak
güce hızla ulaşabilir ve amacı “Çerkesliğin Yaşamı” bir
talep toplumumuzu da arkasına alacak güçle savunulabilir. Tarihsel
tecrübelere bakılınca; istatiksel verilerin yarattığı kimli
ğin
hiçbir birleştirici etkisi bulunmadığını da ayrıca anlatmama
gerek var mı? Bugün, bazı obsesiflerin kişiliklerin etkin olduğu
Çerkes hareketlerinde “Emek – Kimlik” gerçekliği, “Çerkes
kimliğinin %90’ının emekçi olduğunu” iddia ederek; kendi
yarattıkları “emek” kavramını ilkesel bir duruş olarak şart
koşması gibi örnekler incelendiğinde, bunun karşılığında
ortaya çıkabilecek ve daha gerçekçi bir analiz olan Çerkes
kimliğinin %99’u Müslümandır o halde “İslam” inancının
kavramı ilkesel duruş olmalıdır diye şart koşacak örneklerin
oraya çıkması durumunda nasıl bir yorum yapacakları kuşkuludur.
Kaldı ki zaten böyle istatistiksel verilere dayanarak bir kavramsal
ilke fetişizmi yaratmak, farklı ve karşıt bir grubun aynı
yöntemle bir kavramsal ile fetişizmi yaratmasına karşı koyduğu
an kendisini de çürütecektir. Aslolan; yadsınamaz gerçek
sayılacak ve tümüyle bu halkın her bireyini kapsayan (inancıyla,
sınıfıyla, mücadelesiyle, yaşantısıyla) müştereklerimizin,
Çerkes halkının sürgün coğrafyalarda bugün içinde bulunduğu
duruma karşı gerçekçi bir çözüm konusunda bir araya gelebilme
iradesine katkı sunmaktır. Bunun içinde, kibirler bir kenara
bırakılmalı ve herşeyi bilicilik, herşeyi yoruculuk huyundan
vazgeçilmelidir. Etrafına aldıkları 3-5 kişiyle kendi dar
kampını oluşturarak, geniş anlamda kendilerine benzemeyen herkese
saldıran anlayış terk edilmelidir. Zaten bunlar olduğunda,
müşterek tarihimizin bizi bir araya getireceği uzlaşı da daha
rahat ve sancısız bir şekilde gerçekleşebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir